8 Temmuz 2010 Perşembe










(:

karikatür..

Leyle ile Mecnun


LEYLÂ ile MECNÛN Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leyla'nın annesi öğrenir. Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez. Kays okulda Leyla' yı göremeyince üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar. Mecnun' Un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla'yı isterse de Mecnun (deli, çılgın) oldu diye Leyla' yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun' u çölde bulur. Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ' yı tanımaz. Babası Mecnûn' u iyileşmesi için Kâbe' ye götürür. Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn, kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder: "Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni." Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar. Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir. Bir zaman sonra âilesi, Leylâ' yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm' ı vuslatından uzak tutmayı başarır. Mecnûn, çölde, Leylâ' nın evlendiğini arkadaşı Zeyd' den işitince çok üzülür. Leylâ' ya acı bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn' a anlatır. Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder. Bir müddet sonra Mecnûn' un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner. Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn' u çölde aramaya başlar. Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ'nın maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn' u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz. Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ' nın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler; "Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez Cânânsuz cihân gerekmez." Der, kabri kucaklayarak ölür. Bir müddet sonra Mecnûn' un sâdık arkadaşı Zeyd Rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki: "Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ' dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular."

Zeki İnsan Kimdir?
Yükleyen islamimedia. - Diğer video blogları.

Kerem ile Aslı


Dinleyerek uyuyup okuyarak büyüdüğümüz bir halk hikayesine göre;

Aslının peşine düşüp Kayseri'ye gelen Kerem sevgilisi uğruna 32 dişini birden çektirir.Bir zamanlar Türkmenistan'ın Semerkant şehrinde bir bey yaşardı.Sururi adındaki bu bey ile muhasebecisi keşiş Yahud'un çocukları olmadığından ikisi de üzüntü içindeydi.Bir gün birlikte seyahet ederlerken yolda eğer çocukları olursa birbirleri ile evlendirmeye karar verirler.Önlerine çıkan bir dervişe dertlerini anlatırlar.Dervişin verdiği bir elmayı hanımları bölüşüp yedikten sonra Hatice sultan bir oğlan, Keşişişin hanımı da bir kız doğurur.Oğlanın adını Mirza Han, kızın adını da Kara Sultan koyarlar.Fakat zamanla keşiş güzel kızını , sururi Şahın oğluna vermekten vazgeçer ve Semerkant'ı terkederek Zengi kasabasına çekilir.O sırada 15 yaşına gelen Mirza Han, bir gece rüyasında Kara Sultanı görür, içine bir aşk ateşidir düşer…Reyhan.Bir gün en yakın arkadaşı Sofu ile çıktığı av sırasında yolları Zengi kasabasına uğrar.Mirza Han vurduğu kuşun düştüğü bahçeye atlar ve havuzun başında gergef işleyen ay parçası bir kız vardı.Rüyasında görüp aşık olduğu kız olduğunu anlar ve yavaşca yanına yaklaşarak-Hangi bağın bağbanısın gülüsün diye sorar.Kız, benim babam eskiden Semerkant Beyinin Maliye nazırı olan keşiştir KEREM et beni bırak diye yalvarır.Mirza: Telaşınızın ASLI nedir der ve bırakır işte ondan sonrada Mirzanın adı KEREM Kara Sultanın adıda ASLI olarak kalır.Kızını beyin oğluna vermemek için sürekli olarak semerkant'tan uzaklaşan Keşiş en sonunda Kayseri'ye yerleşir.Arkadaşı sofu ile birlikte onları takip eden Kerem, rastladığı bir çobana sazi ile sorar.

Eğlen çoban eylen haber sorayım.
Aslı Hanım Kayseri'ye geldi mi?
Mecnun oldum yüzün bir kez göreyim
Aslı Hanım Kayseri'ye geldi mi?
Dertli kerem ister Hakk'tan yardımı
Mevlam bir kuluna verme derdimi
Aslı göçtü viran koydu yurdumu
Aslı Hanım Kayseri'ye geldi mi?
Derken Kerem: Keşişin Kayseri'de Şiremenli semtine yerleştiğini ve karısının dişçilik yaptığını öğrenir.Diş çektirme bahanesiyle eve girdiğinde Aslı ile karşılaşır ve kendinden geçer âdeta bir ölü gibi sararır.Aslı annesine haber verir. Annesi, hastasının başını Aslının dizine koymasına izin vererek hangi dişiniz ağrıyor diye sorar ve keremin gösterdiği her dişi çeker. Reyhan. Ne varki Kerem aslının dizinden kalkmamak için 32 dişini aynı anda çektirir.Durumdan şüphelenen kadın müşterisinin Kerem olduğunu anlayınca kocasını aramak için dışarı çıkar.O sırada Aslı Kerem'le anlaşarak gece kaçmaya karar verirler.Evde pusu kuran keşişin adamları Kerem ile Sofuyu yakalayıp zindana atarlar.Fakat şehrin beyi Keşişe baskı yaparak bunları serbest bıraktırmakla kalmayıp Kerem ile Aslı'nın evlenmelerini sağlar.Bu defada Keşiş kızına gerdek gecesi için büyülü bir elbise giydirir.Talas kilisesinde yapılan düğünden sonra çözüldükce iliklenen elbise sabaha kadar açılmaz.Muradına eremeyen Kerem derin bir ahh çeker ve ağzından çıkan alev Kerem'i yakıp kül eder.Aslı dağılan külleri saçlarıyla toplarken saçı tutuşur oda yanar.Külleri Keremin küllerine karışır gider.Bu iki aşığın külleri, Erciyes'in eteğinde toprağa verilir; şimdi o küllerden her yıl bir çift gül açar birinin rengi kırmızı diğerinin ki sarıdır. Bu güller kırk gün durur, sonra sararıp solarak bu iki talihsız âşığın küllerine karışırlar.bunun için derler ki: Erciyesin başındaki kar ; bu iki aşığın kefeni, yağan yağmurlar ise onların göz yaşıdır.İşte gerçek aşka örnek olan bir anlatım ve işte saçını süpürge yaptı sözünün doğruluğunu anlatan bir yaşanmış hayat hikayesi….Her aşkın sonu böyle bitmesede bu denli duygularla yüklü olmasını dilerim.

4 Temmuz 2010 Pazar

Yalancı tavuk göğsü


Malzemeler:
1)150 gr. margarin
2)1 su bardağı un
3)1 kaşık nişasta
4)1,5 su bardağı şeker
5)1 paket vanilin
6)1 litre süt
Yapılışı:Margarini orta boy tencerede erittikten sonra unu,nişastayı,şekeri ve vanilini hep birlikte kavurun.İyice kavrulduktan sonra sütü ilave edin ve muhallebi kıvamına gelinceye kadar karıştırın.Daha sonra ocaktan alın ve mevcut tepsiye dökün.Soğuyunca servis yapabilirsiniz.Afiyet OIsun.(:

Ev Usulü Pizza


Malzemeler:
1)Yaş mayanın yarısı
2)1 su bardağı süt
3)1 su bardağı sıvıyağ
4)1 tane yumurta
5)1 tatlı kaşığı tuz
6)Çok az şeker
Not:Hamuru cıvık olacak..!

30 Haziran 2010 Çarşamba


Yine herkes gitti
Yalnızlık bana eşlik ediyor
Kimse umursamazken beni
Yalnızlık kol kanat geriyor
Hep belki olur diye giriyorum başka hayatlara
Ama daha açmadan kapıyı
Kovuluyorum yaka paça..



Elif ERKURT


Sen, Ben, O
Her ben , dolayli bir sekilde bir seni anlatis,
bir senden yakinistir.
Çünkü benim yerim seninle onun arasindadir.
Ve o degildir bana yakin olan, sensin.
Ben ben olsam dilbilgisi kitaplarindaki tekil sahis zamirlerini
su siraya göre düzenlerdim.
Sen, ben, o!
Basta sen gelir, çünkü ben diye bir sey yok sen olmadikça.
Her ben, ben'ligini sen'le anlar

Behçet Necatigil

DESEM Kİ

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

CAHİT SITKI TARANCI

14 Haziran 2010 Pazartesi

YALNIZ ADAM ve KIRLANGIÇ

Karlı bir kış günüymüş...
Yağan kardan üşümüş küçük kırlangıç,
yalnız bir adamın penceresinin dışına gelip
gagasıyla camı tıkırdatmış, adeta adamın onun
içeri girmesine müsade etmesini istemiş.

Yalnız adam bu isteği görmüş, "olmaz alamam,
git başımdan" der gibi kuşu kovalamış, sonra da
kendi kendine söylenmiş;"Hıh, camı tıkırdatmakla
kendisini içeri alacağımı mı sanıyor acaba..?"

Gecenin ilerleyen saatlerinde canı sıkılmış,
rüzgar ve soğuk arttıkça yalnız adamı
daha başka düşünceler sarmış,
kırlangıcın arkadaşlığını
geri tepmekten biraz pişmanlık duymuş...

"Keşke kuşu içeri alsaydım.
Ona biraz yiyecek verirdim. Minik kuş
oradan oraya uçar, neşeli sesler çıkartır,
cıvıldar, yalnızlığımı paylaşırdı. " demiş.

Ertesi sabah ilk iş pencereyi açıp,
etrafına bakınmış adam, belki kırlangıç
oralarda bir yerlerde olabilir diye düşünmüş.
Ama görememiş zavallı kırlangıcı...

Uzun kış geçmiş, yine yaz gelmiş...
Etrafta kırlangıçlar, cıvıldıyarak uçmaya başlayınca;
yalnız adam, heyecanla camını sonuna kadar
açıp kuşu beklemiş... Ama hiç gelen olmamış.

Onun hevesle havada uçan kuşlara
baktığını gören komşusu hikayeyi öğrenince
hafif buruk bir sesle: "Sevgili komşum, anlaşılan
sen kırlangıçların sadece 6 aylık bir ömürleri oduğunu
bilmiyordun?" demiş. Bunu işiten yalnız adam çok üzülmüş
ama üzülmek için de artık geç kaldığını anlamış...

***

Dikkatli olun...
Farkında olun...
Kendinize bir sorun...
Acaba, siz kaç kırlangıç kovaladınız?

Hiç geri çevirmediniz mi bugüne kadar
size sunulan bir dostluğu?

Hayatta bazı fırsatlar vardır ki,
sadece birkez karşımıza çıkar,
değerini bilemezsek kaçıp giderler.
Ve asla geri gelmezler.... :((

DENİZ YILDIZI




Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden
bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder
gibi hareketler yapan birini görür.
Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile
vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir
adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:
- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam yanıtlar;
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek.
Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;
- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var.
Ne fark eder ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı
daha alır, okyanusa fırlatır.
- Onun için fark etti ama...

13 Haziran 2010 Pazar

İşte hayaL'm (inş. inş. ve binlerce kez inş. hayaLim gerçekleşir.)


Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi


Ege Bölgesinin tek Diş Hekimliği Fakültesi olan Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 1968 yılında kurulmuştur. İlk mezunlarını 1973 yılında veren Fakültemizden bugüne kadar 3433 Dişhekimi mezun olmuştur.
Ağız Diş ve Çene Hastalıkları Cerrahisi, Protetik Diş Tedavisi, Periodontoloji, Ortodonti, Pedodonti, Oral-Diagnoz ve Radyoloji, Diş Hastalıkları ve Tedavisinden oluşan 7 Anabilim Dalımızda 67 Profesör, 20 Doçent ve 123 Araştırma Görevlisi eğitim, sağlık hizmetlerini sürdürmekte ve araştırma yapmaktadır.
Şu anda fakülte olarak sahip olduğumuz geniş olanaklar sayesinde eğitimde ve sağlık hizmetlerinde gelinmiş olan düzey, geleceğe dönük planlarımıza da ışık tutmaktadır.

Güzel bir filme benziyor..!

Kayıp Gül


Kayıp bir ikizin izinden San Francisco’dan İstanbul’a, güllerin ve düşlerin dünyasına uzanan gizemli bir yolculuk…

”Hatırlıyor musun, güneşli günlerde sana akın akın koşanlar güz gelince bir bir terk etmeye başlıyorlardı seni. Kış iyice bastırınca da hiç kimseyi bulamıyordun yanında. Gururun seni yalnız bırakıyordu ve o kuru gururun yüzünden ağlayamıyordun bile. Bahardaki övgüler seni ne kadar yükseltmişse, sonbahardaki düşüşün de o denli yüksekten oluyordu. Havanın değişmesi yerle bir ediveriyordu seni… Oysa bir gül için bu böyle mi? Bir gül için, güz demek, yağmur demek. Güz demek, bahara hazırlık demek…
Üzgünüm dostum ama, sana tutkuyla bağlananlar bir gün seni terk edecekler. Çünkü onlar sana değil, kendi tutkularına tapıyorlar yalnızca. Ve bir gün gelecek, o tutkuları başka bir tanrıça bulacak. Senden daha güzel, daha güçlü bir tanrıça! İşte o zaman sen unutulacaksın. Kendini onların övgüleriyle var ettiğin için de, unutulduğun zaman yok olup gideceksin.”

Dünya Basınında Kayıp Gül
“Türklerin Küçük Prensi tüm dünyayı büyülüyor.” Helsinki Sanomat – FİNLANDİYA

“Çağdaş bir fabl, derin ve bilgece – St. Exupéry’nin başyapıtı Küçük Prens’in tadında.” DPA – ALMANYA

“Serdar Özkan çağdaş Türk Edebiyatının en önemli temsilcilerinden.”
Moleskine City – İTALYA

“Masalsı bir çıkış.” Boek – HOLLANDA

“Kayıp Gül Doğu ile Batı arasında bir köprü.” Vijesti – SIRBİSTAN ve KARADAĞ

“Bu kitaba bayıldım, çok sevdim. Yazarının insan doğasına dair gözlem ve tespitleri mükemmel.” Gino Chouinard, Salut Bonjour Weekend – KANADA

“Gerçek mutluluğu aramak üzerine ilham verici harikulade bir öykü.” Magazin 2000plus – ALMANYA

“Büyük bir global başarı. Simyacı, Küçük Prens ve Martı’yı sevenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap.” Air Beletrina – SLOVENYA

Kanada Televizyonu TVA’da Kayıp Gül’ü değerlendiren kitap eleştirmeni Christine Michaud’un sözlerinden alıntılar:
“Muhteşem… bu romanın yaptığı muhteşem. Denilebilir ki, bu kitabın bizi birleştirmeye gücü var.”
“Kayıp Gül hayatım boyunca okuduğum en güzel öykülerden biri.”
“Bu kitabı bitirdiğinizde, kendinizi bir hediye almış gibi hissediyorsunuz. Ben öyle hissettim.”
“Hayal kırıklığına uğramayacaksınız… O halde, size diyorum ki, bir kağıt ve kalem alın ve bu kitabın ismini yazın… Kitabın yazarına yazdım ve ona dedim ki: ‘Şurası kesin ki, aylarca, gördüğüm herkese kitabınızı okumalarını söyleyeceğim.’”
“Eğer kendinize güzel bir hediye vermek istiyorsanız, Serdar Özkan’ın Kayıp Gül’ünü mutlaka okuyun..!

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Cansel Elçin



9 yaşından bu yana Fransa-Paris'te yaşamını sürdürmektedir. İlk ve orta eğitimini Paris'te, Lycée Racine'de tamamladıktan sonra aile işini devam ettirmek üzere ekonomi ve sosyal bilimler okudu. Bir süre ticaretle uğraşsa da akşam kursları ile başladığı tiyatro serüvenine, konservatuara yaşı tutmadığı için,Fransa'nın önde gelen tiyatro okullarından Ecole Florent'e yazılarak devam etti. Gerard Depardieu, Sophie Marceau, Isabel Adjani gibi isimlerin ders verdiği Ecole Florent'den mezun oldu.

Bir ara Audrey Tautou'yla aynı sınıfta okudu. Ecole Florent'ten sonra, New York'tan gelen ve Actor's Studios'u kuran Lee Strasberg'in oğlu John Strasberg ile Jack Garfeinden sinema ve tiyatro dersleri aldı.

Okulu dereceyle bitirmesiyle birlikte, Fransa'nın çeşitli bölgelerinde birçok temsilde sahne alarak profesyonel tiyatro yaşamına adım attı. Tiyatronun yanı sıra çeşitli reklam ve sinema filmlerinde de rol alan sanatçı aynı zamanda senaryosunu kendisinin yazdığı ve yönetmenliğini de üstlendiği Papillon adlı kısa bir film çekti.

Bir temsilde kendisini izlemeye gelen Ferzan Özpetek ile tanışan Cansel Elçin, yönetmenin Haremsuare adlı filmiyle kamera arkasında cast oluşumu, ve çekim konusunda deneyim kazandı, bu paylaşım ayrıca kendisine Türkiye'nin önde gelen kadın yönetmenlerinden Tomris Giritlioğlu ile çalışma fırsatı da sundu. Tomris Giritlioğlu ile tanışmasıyla birlikte Türkiye'de oyunculuğa başladı ve Kırık Kanatlar adlı dizi ile Türkiye'de sanat hayatını sürdürmeye karar verdi. Bu sezon Hatırla Sevgili adlı televizyon dizisi ile kamera karşısına geçen sanatçının rol aldığı, Yağmur ve Durul Taylan kardeşlerin yönettiği Küçük Kıyamet adlı sinema filmi 22 Aralık 2006 tarihinde gösterime girmiştir. Son olarak Özhan Eren'in yönettiği 120 adlı filmde "Süleyman Teğmen" olarak karşımıza çıkmıştır.

VEDÂ HUTBESİ

(9 Zilhicce l0 H./8 Mart 632 M. Cuma)

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Vedâ haccında, 9 Zilhicce Cuma günü zevâlden sonra Kasvâ adlı devesi üzerinde, Arafat Vâdisi'nin ortasında 124 bin Müslümanın şahsında bütün insanlığa şöyle hitab etti:

"Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, O'ndan yardım isteriz. Allah kime hidâyet ederse, artık onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki; Allah'dan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür."

"Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.

Ashabım! Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O'da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakin benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar,bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutallib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.

Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin Rabia'nın kan davasıdır.

Ey insanlar! Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Ey mü'minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin sünnetidir.

Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman'a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.

Ey insanlar! Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır.

Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.

Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:

- Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.
- Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.
- Zina etmeyeceksiniz.
- Hırsızlık yapmayacaksınız.

İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? "
Sahabe-i Kiram birden söyle dediler:

"Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şahadet ederiz!"
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) şahadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve söyle buyurdu:

"Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! "

18 Mayıs 2010 Salı

17 Mayıs 2010 Pazartesi



uçmak istiyorum hep
hiç durmadan uçmak
kalan bir şey bırakmadan ardımda
boşluğumu bile götürüp yanımda
sadece deli gibi uçmak…
bil ki
evsiz barksız
avareyim
tek sahip olduğum şey
kanatlarım olmalı
cesurca çırpabilmeliyim

16 Mayıs 2010 Pazar

Yüreğim seni çok sevdi..


Aslı ve Murat İTÜ işletmede bölümünde okumalarıyla tanışan iki arkadaş.

Murat'ın Aslı'ya yazdığı şu şiirle arkadaşlıkları boyut değiştirir...
Seni düşünmek güzel şey ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek deil
Şarkı söylemek istiyorum....
Muratın ailesi beraberliklerini onaylamadıkları için iki genç çok sıkıntılı dönemler geçirir...Özellikle Murat ailesi ve Aslı sı arasında kalmıştır ama ne olursa olsun Aslısından vazgeçmemeye kararlıdır...Murat Bursa da oturmaktadır...Aslı ne olursa olsun Bursa ya istenmeyen gelin olarak gitmemekte kararlıdır...Okul bitiminin ardından Aslı nın eline Amerikada mastır yapma fırsatı geçer...Aslı içinde bulunduğu bu durum sonrası bu Muratın tüm itirazına rağmen mastırı yapmaya karar verir ve amerikaya gider...Oradaki yaşantısı sonrasında; kariyeri için ve de daha önemlisi Muratın özgür karar verebilmesi için mastır sonrasında 1 yıllık iş arama durumunu kullanır...Orada işe girer ve profesör robinle tanışır...Robin Aslı evlenme teklifi eder ve Aslı evet kararını verir...
Evlenmeden bir gün önce Murat a attığı ve olayları kısaca özetleyen mail şöyledir....
Yarın evleniyorum Murat!
Bir başkasının kadını olmadan önceki son gecem bu...
Biraz dertleşelim mi?
Biliyorum, çok kızdın bana.
Veda bile etmeden çekip gitmekte haklıydın.
Son sözlerinle, Bursa ya gelin gdeceğime Amerika da evlenip oraya yerleşmeyi göze almamı yadırgamıştın.
Bunu senin için yaptığımı söylesem inanırmısın bana?
Unutma,sende kabul etmiştin;imkansız aşktı bizim ki.
Asla biraraya gelemeyecektik!
İçindeki son umut kırıntılarını yoketmeden,benden vazgeçip kendi düzenini kuramayacaktın.
O kırıntıları söküp atmalıydım ki, yollarımız bir daha kesişmemek üzere ayrılabilsin...
İşte bunu yaptım ben Murat!
Başka türlü kurtulamayacaktın sevdamdan.
İndireceğim ağır darbenin şiddetini hafifletecek bir yol aradım.
Buldum da:Gözlerden uzak bir yerde,bir yabancıyla evlenmek!
Kabul etmelisin ki, burnunun dibinde bir başka Türkle evlenmeme dayanamazdın.
Söylemiştim sana, ölesiye bir aşk yok aramızda.
Onun yüreği senin kadar sevmiyor beni.
Benim yüreğimse çoktan vazgeçti kendinden...
Sen ne düşünürsen düşün, aşkımıza ihanet ettiğime inanmıyorum ben.
Sessiz sedasız hayatından çıkıyorum yalnızca...

Hoşçakal MURAT!
Özgürsün Artık...
Bu mailden sonra Aslı Robinle Muratsa ailesi istediği için deil artık Aslısızda olsa hayatına yön vermesi gerektiği için ailesinin bulduğu bir kızla evleniyor.Aslı Amerika da hiç boş vakit bırakmayacak şekilde günlerini dolduruyor ki geçmişi yaptıklarını düşünmeye zamanı kalmasın istiyor...Ancak Türk olan arkadaşlarının birbir Türkiye ye geri dönmesi sonucunda kendini büyük bir yalnızlık içinde buluyor.Robininse hiç bir şekilde Türkiyeye kendisiyle beraber gitmemiş olması Aslıyı çok fazla üzüyor.Amerikada yaşadığı bu tür olaylar sonucunda Robinden ayrılarak Türkiyeye geri dönüyor...
Bursa da Muratında bulunduğu bir seminere daver ediliyor.Gitmek ve gitmemek arasında bocalayan Aslı Murat ta ki fiziksel ve ruhsal değişimleri merak ettiği için seminere katılmaya karar veriyor.Seminer sonrasında ikisi beraber Çamlı Kahveye gidiyorlar.Burada hem çaylarını içiyorlar hem de geçmişe yönelik sohbet ediyorlar.Murat hiçbir şekilde Aslıdan bağını koparmamış o ne yaşarsa yaşasın hepsinden haberdar olmaya çalışmış.Aslı buna karşılık yanlış yaptığını hiç düşünmedin mi diye sorduğu zamansa;Seni düşünmekle beraber olduğum insana asla yanlış yaptığımı düşünmüyorum.sen öncede vardın ve ölene kadar olacaksın...

Kısaca ve özetle bir insanın kendine göre var olan doğrularının ve inatlarının sadece kendi hayatını değilde başka insanların da hayatını nasıl etkilediğinin ve nasıl zehir edilebileceğinin anlatıldığı iç sızlatan bir kitap..
Okurken mutlaka kendinizden parçalar bulursunuz. Emin olmamakla bir his bu hikaye yaşanmış bir hikayedir diye içimi kemiriyor. Yoksa gerçektende bu kadar gerçekçi anlatılamazdı

BİR SAATİNİ ALABİLİR MİYİM ?


Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındakı oğlunu kapının önünde beklerken bulmuş . Çocuk babasına "Baba 1 saatte ne kadar para kazanıyorsun ?" diye sormuş . Zaten yorgun gelen adam "Bu senin işin değil" diye yanıtlamış . Bunun üzerine çocuk "Babacığım lütfen bilmek istiyorum" diye yanıt vermiş. Adam, "İllaki bilmek istiyorsan , 20 dolar" diye yanıt vermiş . Bunun üzerine çocuk , "Peki bana 10 dolar borç verir misin ?" diye sormuş . Adam iyice sinirlenip "Benim , senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok , hadi derhal odana git ve kapını kapat " demiş .
Çocuk sessizce odasına çıkıp kapısını kapatmış . Adam sinirli sinirli " Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder " diye düşünmüş . Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşmiş ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşünmüş . Belki de gerçekten lazımdı diyerek yukarı çocuğun odasına çıkmış , kapıyı açmış . Yatağında olan çocuğa "Uyuyor musun ?" diye sormuş . Çocuk , "Hayır" diye yanıtlamış . "Al bakalım istediğin 10 doları . Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" demiş .
Çocuk sevinçle haykırmış "Teşekkürler babacığım" . Yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkarmış , adamın suratına bakmış ve yavaşça paraları saymış . Bunu gören adam iyice sinirlenerek " Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun , benim senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok" demiş . Çocuk , "Ama yeterince yoktu" demiş ve paraları babasına uzatarak "İşte 20 dolar, 1 saatini alabilir miyim ?" demiş...